1 Haziran 2008 Pazar

..::Muhyiddin-i Arabi (k.s.) hz.lerinden hayati vasiyet::..

Allâh’ın haklarından, yerine getirmen en gerekli olan şey, şirk-i hafî (gizli şirk) ile Allâh’a şirk/ortak koşmamandır. Gizli şirk, mevcut sebeplere itimat etmek, kalben onlara yönelmek ve onlarla mutmain olmaktır; yani kalbin ancak sebeplere güvenmekle huzur ve sükûn bulmasıdır. Bu ise şüphesiz, dinî âfetlerin en büyüğüdür. Buna işareten âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:
“Onlardan bir çoğu Allâh’a şirk koşmaksızın îman etmezler.” (Yûsuf, 106)


Yani -Allâhu a‘lem- burada bahsedilen şirk, Allah Teâlâ’nın varlığına îmanla birlikte bulunan gizli şirktir. Gizli şirkte, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin tevhîdine ters düşülmez; ancak fiilleri (hadiseler üzerindeki ilâhî tasarrufu) itibarıyla tevhidine ters düşülür.
Şirk-i celî (açık şirk) ise O’nun varlığına îman etmemek değil, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin tevhîdine (tek ilâh oluşuna) îman etmemektir.


Sahih bir hadîs-i şerifte vârid olduğuna göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Bilir misiniz Allâh’ın, kulları üzerindeki hakkı nedir? Allâh’ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır…”


Bu hadiste «şey» kelimesi «hiçbir şey» mânâsını ifade etmek üzere nekire olarak gelmiştir. Yani buna hem açık hem de gizli şirk dâhil olmaktadır. Fahr-i Kâinat Efendimiz sözlerine şöyle devam etmiştir.
“…Kullar bunu yaptıkları takdirde onların Allah üzerindeki hakkı nedir, bunu bilir misiniz? Allah Teâlâ’nın onlara azap etmemesidir.” (Buhârî, Libâs, 101; Müslim, Îman, 48)


«Allâh’ın onlara azap etmemesidir.» müjdesine nâiliyet için gayret et. Şüphesiz kullar, Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmadıkları zaman hatırlarına Allah’tan başka hiçbir şeyi getirmezler. Böylelerinin yönelişi ancak Allâh’adır.


Ancak kullar, Islâm’a ters düşecek şekilde (açık şirk ile) Allâh’a şirk koştuklarında veya bilinen sebeplere itimat etmekle gizli şirke düştüklerinde Allah Teâlâ, kulların bizzat bu itimadını kullanarak onlara azap eder.

Çünkü bu sebepler yok olmaya mahkûmdur. Sebeplere itimat eden kullar ise bu sebeplerin varlığında her an bunların yok olacağı düşüncesiyle azap çekerler, yokluğunda ise yok oluşu sebebiyle. Yani -gerek sebeplerin varlığında gerekse yokluğunda- her hâlükârda azaba dûçâr olurlar.

Ancak hiçbir sebebi Allâh’a şirk koşmayanların içi rahattır; sebeplerin varlığı, yokluğu onları meşgul etmez. Onlar, her işi hesap edilemeyen bir taraftan görüp yoluna koyma kudretine sahip olan Allâh’a dayanırlar. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:
“Kim Allah’tan korkar, sakınırsa, Allah da ona bir çıkış yolu ihsan eder ve hiç hesap etmediği bir taraftan rızıklandırır.” (Talâk, 2-3)

Bu âyette ifade edilen hakikati şu şekilde nazma dökenler de vardır:

Bir kul ki Hak’tan korkup, takvâ üzre buluna
Mevlâ elbet o kulu eriştirir çıkışa
Rezzak ummadık yerden rızık verir kuluna,
Mümkün mü artık o kul, dara düşüp sıkışa?!.

Hiç yorum yok: